TÜGİS Başkanı Sn. Necdet Buzbaş’ın 16 Ekim 2014 Dünya Gıda Günündeki Konuşması
15 Ekim 2014
Sayın Bakanım ,
BM Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Sayın Temsilcisi
Sayın Konuklar
Medyanın Değerli Temsilcileri
Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) ev sahipliğinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye temsilciliğinin ortaklaşa düzenlemiş oldukları Dünya Gıda Günü etkinliğine hoş geldiniz.
Sizleri TÜGİS Yönetim Kurulu adına saygı ile selamlıyorum.
Dünya Gıda Günü her yıl 16 Ekim tarihinde Dünyanın birçok büyük iş merkezi kentlerinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen bir etkinlik. 1980 yılından beri düzenlenen bu etkinlik, FAO tarafından her yıl belirlenen bir temayı esas alıp Dünya kamuoyu ile paylaşıyor. Ana hedef açlıkla mücadele, bu yönde ortaya konan çabaların yaygınlaştırılması ve mevcut kaynakları harekete geçirerek çözüm üretmek.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 66. oturumunda 2014 yılı resmi olarak ‘Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’ olarak ilan edildi. FAO’da bu yıl içinde yapılacak faaliyetlere destek olmak amacıyla olsa gerek Dünya Gıda Günü için Aile Çiftçiliği konusunu ana tema olarak belirledi, ‘Dünyayı besle, yeryüzünü önemse’ mottosu ile de süsledi.
Birleşmiş Milletler 2014 yılını ‘Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’ ilan ederken beklentilerini oldukça yüksek tuttuğu kanaatindeyim. Bu beklentileri şöyle sıralayabiliriz;
Gıda Güvenliğinin sağlanması
Geçim kaynaklarının iyileştirilmesi
Doğal kaynakların yönetimi
Çevrenin korunması
Sürdürülebilir kalkınma
Biz bugün sadece aile çiftçiliğine odaklanıp neden aile çiftçiliği sorusuna yanıt bulmaya çalışacağız. Böylelikle açlığa bir çare olarak aile çiftçiliğine destek verilmesi gerekliliğini kamuoyunun dikkatine sunacağız.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki 7.5 milyar insandan bir milyara yakını aç, 1.5 milyarı ise aşırı ve yanlış beslenmenin sonucu obez. Açlık ve kötü beslenme Dünyadaki pek çok fakir insan için acı bir gerçek. FAO’ya göre sahra altı Afrika’da 239 milyon, Asya’da 578 milyon insan en kötü beslenme koşullarında yaşamlarını sürdürüyor.
Gıda fiyatları artmaya devam ediyor. 2007 yılından beri FAO fiyat endeksi, uluslararası gıda fiyatlarında yüzde 70’lik bir zıplayışa sahne oldu. Sahra altı Afrika ve Güney Asya’da pek çok çiftçi ve tüketici günde sadece 1-2 dolar kazanıyor. Bu durumda gıda fiyatlarındaki artışlar daha da acı verici oluyor.
Diğer yandan gıda atığı yıllık hasadın yüzde 30’una kadar ulaşabiliyor. Fakir ülkelerde ekinler oldukça uygunsuz koşullarda depolanıyor, böylece gıda tam da en çok gerek duyulan yerlerde heba edilmiş oluyor.
1974 yılında toplanan ilk Dünya Gıda Kongresi, bir sonraki 10 yıl için hasat sonrası gıda atıklarının yüzde 50 azaltılması çağrısı yapmıştı. Bundan tam 40 yıl sonra bugün geldiğimiz nokta, FAO’nun verilerine göre dünyada her yıl 1 milyar 300 milyon ton gıda maddesi çöpe gidiyor. Bu atıkların dörtte biri kurtarılsa, bugün mevcut 842 milyon aç insanın doyurulması mümkün olabilecek.
Avrupa’da ki gıda tedarik zincirinin sürdürülebilir işlerliğinin sağlanması için, Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Sivil Toplum Örgütleri ve Sanayiciler bir insiyatif oluşturdular, deklarasyon yayınladılar. 2020 yılına kadar gıda israfını yarıya indirme taahhüdü verdiler. Öncekilere bakıldığında onlara şans dilemekten öteye elimizden fazla bir şey gelmiyor. Ancak bu konuda ülkemizde yararlı projeler üretiliyor. GTHB’ lığının geçen yıl gerçekleştirdiği ekmek tasarrufu ile 1.5 milyar dolar çöpe gitmekten kurtarılıyor.
Madalyonun öteki yüzünde ise tüketim çılgınlığı var. 20. yüzyılda dünyada ekonomik büyüklük 23 kat, nüfus ise 4 kat arttı. Bu gelişmeler fosil yakıt tüketiminde 12, su tüketiminde 9 kat artışa neden oldu.
Global Footprint Network (Küresel Ayak İzi Ağı) tarafından her yıl açıklanan ‘Dünya Limit Aşım Günü’ ne tarz bir tüketim çılgınlığı içinde olduğumuzu somut olarak ortaya koyuyor. Dünya Limit Aşım Günü; insanlığın doğal kaynaklara olan talebinin, doğanın bir yıl içinde sunduğu miktarının üzerine çıktığı gün olarak tanımlanıyor.
2000 yılında 1 Ekim gününe düşen Dünya Limit Aşım Günü, 2013 yılında (yani geçen yıl) 19 Ağustos’a kaydı. Bugün insanlığın doğal kaynaklardan ve ekosistemden olan talebi 1.5 gezegene eşdeğer durumda (ABD 4 gezegen , AB 3 gezegen! ). Bu şekilde yaşamaya ve tüketmeye devam edersek, bu yüzyılın ortalarında üç gezegene eşdeğer doğal kaynağa ihtiyacımız olacak.
İşin en vahim yönü bu gidişi yavaşlatacak veya mümkünse durduracak çalışmalara, kampanyalara önderlik edecek, dünyanın sorunlarına sahip çıkan dünya vatandaşı olmak iddiasındaki rol model kişiler bile çılgınlığın bir parçası, örnek mi istiyorsunuz;
14 Eylül 2014 tarihli yüksek tirajlı günlük bir gazetenin pazar ekinde entelektüel bir kadın yazarımız otoburluktan etoburluğa geçtiğini okuyucularıyla tam iki sayfa yazarak paylaşıyor.
Günümüzde tarım, gezegenin artan çevresel sorunları için bir çözüm olarak görülüyor. Ancak tarımın sağlığa, çevresel sürdürülebilirliğe, gelir getirmeye ve gıda güvenliğine katkıda bulunmasını sağlayacak esaslı bir reçeteye ihtiyacımız olduğu çok açık.
İçinde bulunduğumuz tarım sistemi kriminal bir sistem. Geçmişin yeşil devrim teknolojileri her ne kadar kısa vadede verimin artmasını sağladılar ise de, sadece verime odaklanarak biyolojik ilişkiyi göz ardı ettiler. Neredeyse 2 milyar hektar toprak ve 2.6 milyar insan yeşil devrim kaynaklı, büyük ölçekli kültür pratiklerinin neden olduğu arazi bozunumundan olumsuz etkilenmişlerdir.
Günümüzde yeraltından çekilen içme suyunun yüzde 70’i sulama amaçlı kullanılıyor, salma sulama ile suyun sadece yüzde 25’i etkin, yüzde 75’i özellikle gelişmekte olan ülkelerde tuzlanmaya neden oluyor. Suni gübre ve pestisidlerin aşırı ve yanlış kullanımı azalan biyoçeşitliliğe neden olan toksik yüzey suyu üretiyor.
Avrupa’da bitkisel üretimin yüzde 30’u süpermarket estetiğine uymadığı için çöpe gidiyor ve değersizleştiriliyor.
Dünyadaki yoksul insanların pek çoğu için sebze yemek bir lüks haline gelmiştir, çünkü eskiden sebze de yetiştiren birçok çiftçi artık sadece başlıca ticari ürünlere odaklanmak zorunda kalmaktadır.
Bir önemli diğer sorun da gençler ile küresel tarım sistemi arasındaki ilişkiler. Gençlerin çoğu çiftçi olmak istemeyerek büyüyor. Tarım çoğu zaman bir kariyer seçeneği olarak göz ardı edilip küçümseniyor ve başka hiçbir şansı olmayan yoksul insanların işi olarak görülüyor.
Çiftçilerin pazara erişimleri sınırlı ya da yok. Bu da yaptıkları işten gelir sağlamalarını zorlaştırıyor.
Sıralanan sorunlarda her ülke ve bölge için gereken çözümler farklılıklar gösterse de sağlıklı çalışan bir tarım sisteminin sağlanması için aile çiftçiliği bir model oluşturabilir.
Aile çiftçiliği bir aile tarafından yönetilen ve gerçekleştirilen, kadınlar ve erkekler dahil olmak üzere ağırlıklı olarak ailesel işgücüne dayalı, tarım, ormancılık, balıkçılık, meracılık ve su ürünlerine yönelik üretim faaliyetlerini kapsar.
Aile çiftçiliği hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde gıda üretimi için tarımın en etkin unsurlarından biridir. Ulusal düzeyde başarılı bir şekilde geliştirilmesi; tarımsal ve ekolojik koşullar, çevre politikaları, pazara erişim, arazi ve doğal kaynaklara erişim, teknoloji ve doğal kaynaklara erişim, demografik , ekonomik ve sosyokültürel koşullar, uzmanlık alanlarında eğitim olanaklarına erişim gibi çeşitli faktörlere bağlıdır.
Aile çiftçiliği , teknolojiyi yadsımadan ve ondan yararlanarak biyoçeşitliliği ve kültürel mirası, geleneksel ve yerinde üretimi koruyup yaşatarak gerçekleştiren bir uzmanlık işidir. Burada anahtar sözcük yerinde üretim, yerelleşme dikkat çekicidir. Yerelleşme yeni ve sıradışı değildir. Ancak sürdürülebilirliği ve refahı desteklemedeki potansiyel gücünün farkına varılması yenidir.
Dünyada 570 milyon tarımsal işletme bir başka deyişle çiftlik var. Bunun 500 milyonu aile işletmesi. Örneğin ABD’de aile çiftçileri tarım arazilerinin yüzde 78’ini işleyerek 230 milyar dolarlık hasıla elde ediyorlar. Bu ABD toplam hasılanın yüzde 84’üne denk geliyor. Dolayısıyla dünya gıda güvenliği için aile çiftçiliğinin verimli sürdürülmesine destek olunma zorunluluğu var.
Türkiye’de GTHB’lığı çiftçi kayıt sistemi 2012 verilerine göre 2.2 milyon çiftçi var. İstihdamda tarım sektörünün payı son 30 yılda yaklaşık yarı yarıya azalmasına rağmen halen çalışan dört kişiden biri tarım sektöründe istihdam ediliyor. 2023 yılı için her ne kadar tarımda istihdam edilen kişi sayısının yüzde 15’e düşürülmesi hedefleniyorsa da o yıla kadar nüfus artışı ile çekirdek aile fert sayısının azalacağı da dikkate alınarak aile sayısında kayda değer bir azalışın olmayacağı tahmin edilmektedir.
Aile çiftçiliği ile kırsal kalkınma karıştırılmamalı. Kırsal kesimde tarım dışı iş olanakları sınırlı olup (turizm, el sanatları, geleneksel mutfak vb.) kırsal kalkınma projeleriyle desteklenmelidir. Tarımın kendi kısıtları ise ayrıca ele alınıp sorunlar çözümlenmeli ve hükümetlerin destek ve teşvik programlarında devamlı yer almalıdır.
Aile çiftçiliğini ülkemiz açısından iki yönüyle stratejik buluyorum. Birincisi kırsalda yerleşik istihdamın, refahın parçası olarak kente göçünü azaltmak , ikincisi de gıda güvenliğini sağlayacak çıktıların üretiminde biyoçeşitliliği koruyarak sürdürülebilirlik.
TÜGİS olarak Dünya Gıda Günü etkinliğini bir sosyal sorumluluk projesi olarak uzun yıllardan beri destekliyoruz. Biliyoruz ki sağlıklı ve güvenilir ürünler üreterek gıda ihtiyacını karşılamak sorumluluğumuz kadar açlıkla mücadeleye destek vererek onunla baş etme gibi bir sorumluluğumuz da var.
Her ne kadar günümüzde tüketiciliğe odaklanan bir kültürel vizyon moda ise de bunun sürdürülebilirliği mümkün görülmemektedir. Gıdanın bulunabilirliği, erişilebilirliği ve güvenirliğinin sürdürülebilirliği yönetim süreçlerinde yeni vizyon değişikliklerine ihtiyaç göstermektedir. Tüketicilerin bir dünya vatandaşı kimliğiyle bilinçli davranması, aç komşusunun durumunu kendi derdi olarak kabullenmesi koşuluyla geleceği tüketmek yerine düzeltmek üstüne kurulu bir ekonomiye kolaylıkla sahip olabiliriz. Bu ekonominin ana aktörleri ve sigortası da aile çiftçiliği olacaktır.
Sayın Bakanım
Değerli Konuklar
Saygıdeğer Katılımcılar
Bir Dünya Gıda Günü’nde sizlerle beraber olmanın memnuniyetini TÜGİS adına vurgulamak istiyorum. Etkinliğin hayat bulmasında desteklerini esirgemeyen tarımın özgün destekleyicileri T.C. Ziraat Bankası ve AVEA İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye, açtıkları stantlarla gıda sanayinin görselliğini paylaşan üyelerimiz Altınkılıçlar Gıda San. ve Tic. A.Ş. , Aroma Bursa Meyve Suları ve Gıda San A.Ş., Aytaç Gıda Yatırım San ve Tic. A.Ş., Banvit Bandırma Vitaminli Yem San ve Tic. A.Ş., Dimes Gıda San ve Tic. A.Ş. , Hero Gıda San. Ve Tic. A.Ş., Karadeniz İhracatçılar Birliği, Kerevitaş Gıda San. ve Tic. A.Ş., Yaşar Holding A.Ş. ve Yıldız Holding A.Ş.’ye teşekkürlerimi sunuyorum.
Düzenlediğimiz tüm Gıda Günü etkinliklerine teşrif ederek bize destek veren GTH Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker’e huzurunuzda ayrıca teşekkür etmeyi görev sayıyorum.
Değerli Konuklar
Sizler de etkinliğe katılarak bizleri yalnız bırakmadınız iyi ki geldiniz. Sizlere de teşekkür ediyor, herkesi saygı ile selamlıyorum.
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı